NUMARALI
HADİS-İ ŞERİF:
حَدَّثَنَا
أَحْمَدُ
بْنُ صَالِحٍ
حَدَّثَنَا
عَنْبَسَةُ
بْنُ خَالِدٍ
حَدَّثَنَا يُونُسُ
عَنْ ابْنِ
شِهَابٍ
أَخْبَرَنِي
عَلِيُّ بْنُ
حُسَيْنٍ
أَنَّ
حُسَيْنَ
بْنَ عَلِيٍّ
أَخْبَرَهُ
أَنَّ
عَلِيَّ بْنَ
أَبِي طَالِبٍ
قَالَ
كَانَتْ لِي
شَارِفٌ مِنْ
نَصِيبِي
مِنْ
الْمَغْنَمِ
يَوْمَ
بَدْرٍ
وَكَانَ رَسُولُ
اللَّهِ
صَلَّى
اللَّهُ
عَلَيْهِ وَسَلَّمَ
أَعْطَانِي
شَارِفًا
مِنْ
الْخُمُسِ
يَوْمَئِذٍ
فَلَمَّا
أَرَدْتُ
أَنْ
أَبْنِيَ
بِفَاطِمَةَ
بِنْتِ
رَسُولِ
اللَّهِ
صَلَّى اللَّهُ
عَلَيْهِ
وَسَلَّمَ
وَاعَدْتُ
رَجُلًا
صَوَّاغًا
مِنْ بَنِي
قَيْنُقَاعٍ
أَنْ
يَرْتَحِلَ
مَعِي
فَنَأْتِيَ
بِإِذْخِرٍ
أَرَدْتُ
أَنْ أَبِيعَهُ
مِنْ
الصَّوَّاغِينَ
فَأَسْتَعِينَ
بِهِ فِي
وَلِيمَةِ
عُرْسِي
فَبَيْنَا أَنَا
أَجَمْعُ
لِشَارِفَيَّ
مَتَاعًا مِنْ
الْأَقْتَابِ
وَالْغَرَائِرِ
وَالْحِبَالِ
وَشَارِفَايَ
مُنَاخَانِ
إِلَى جَنْبِ
حُجْرَةِ
رَجُلٍ مِنْ
الْأَنْصَارِ
أَقْبَلْتُ
حِينَ
جَمَعْتُ مَا
جَمَعْتُ
فَإِذَا
بِشَارِفَيَّ
قَدْ اجْتُبَّتْ
أَسْنِمَتُهُمَا
وَبُقِرَتْ خَوَاصِرُهُمَا
وَأُخِذَ
مِنْ
أَكْبَادِهِمَا
فَلَمْ
أَمْلِكْ
عَيْنَيَّ
حِينَ رَأَيْتُ
ذَلِكَ
الْمَنْظَرَ
فَقُلْتُ
مَنْ فَعَلَ
هَذَا
قَالُوا
فَعَلَهُ
حَمْزَةُ بْنُ
عَبْدِ
الْمُطَّلِبِ
وَهُوَ فِي
هَذَا
الْبَيْتِ
فِي شَرْبٍ
مِنْ
الْأَنْصَارِ
غَنَّتْهُ
قَيْنَةٌ وَأَصْحَابَهُ
فَقَالَتْ
فِي
غِنَائِهَا أَلَا
يَا حَمْزُ
لِلشُّرُفِ
النِّوَاءِ
فَوَثَبَ
إِلَى
السَّيْفِ
فَاجْتَبَّ
أَسْنِمَتَهُمَا
وَبَقَرَ
خَوَاصِرَهُمَا
وَأَخَذَ
مِنْ
أَكْبَادِهِمَا
قَالَ
عَلِيٌّ
فَانْطَلَقْتُ
حَتَّى
أَدْخُلَ
عَلَى
رَسُولِ
اللَّهِ
صَلَّى اللَّهُ
عَلَيْهِ
وَسَلَّمَ
وَعِنْدَهُ زَيْدُ
بْنُ
حَارِثَةَ
قَالَ
فَعَرَفَ
رَسُولُ
اللَّهِ
صَلَّى
اللَّهُ
عَلَيْهِ
وَسَلَّمَ
الَّذِي
لَقِيتُ
فَقَالَ
رَسُولُ اللَّهِ
صَلَّى اللَّهُ
عَلَيْهِ
وَسَلَّمَ
مَا لَكَ
قَالَ قُلْتُ
يَا رَسُولَ
اللَّهِ مَا
رَأَيْتُ
كَالْيَوْمِ
عَدَا
حَمْزَةُ
عَلَى
نَاقَتَيَّ فَاجْتَبَّ
أَسْنِمَتَهُمَا
وَبَقَرَ خَوَاصِرَهُمَا
وَهَا هُوَ
ذَا فِي
بَيْتٍ مَعَهُ
شَرْبٌ
فَدَعَا
رَسُولُ
اللَّهِ صَلَّى
اللَّهُ عَلَيْهِ
وَسَلَّمَ
بِرِدَائِهِ
فَارْتَدَاهُ
ثُمَّ
انْطَلَقَ
يَمْشِي
وَاتَّبَعْتُهُ
أَنَا
وَزَيْدُ
بْنُ
حَارِثَةَ
حَتَّى جَاءَ
الْبَيْتَ
الَّذِي
فِيهِ
حَمْزَةُ فَاسْتَأْذَنَ
فَأُذِنَ
لَهُ فَإِذَا
هُمْ شَرْبٌ
فَطَفِقَ
رَسُولُ
اللَّهِ
صَلَّى اللَّهُ
عَلَيْهِ
وَسَلَّمَ
يَلُومُ
حَمْزَةَ
فِيمَا
فَعَلَ فَإِذَا
حَمْزَةُ
ثَمِلٌ
مُحْمَرَّةٌ
عَيْنَاهُ
فَنَظَرَ
حَمْزَةُ
إِلَى
رَسُولِ اللَّهِ
صَلَّى
اللَّهُ
عَلَيْهِ
وَسَلَّمَ ثُمَّ
صَعَّدَ
النَّظَرَ
فَنَظَرَ
إِلَى رُكْبَتَيْهِ
ثُمَّ
صَعَّدَ
النَّظَرَ
فَنَظَرَ
إِلَى
سُرَّتِهِ
ثُمَّ
صَعَّدَ
النَّظَرَ
فَنَظَرَ
إِلَى وَجْهِهِ
ثُمَّ قَالَ
حَمْزَةُ
وَهَلْ أَنْتُمْ
إِلَّا
عَبِيدٌ
لِأَبِي
فَعَرَفَ رَسُولُ
اللَّهِ
صَلَّى
اللَّهُ
عَلَيْهِ وَسَلَّمَ
أَنَّهُ
ثَمِلٌ
فَنَكَصَ
رَسُولُ اللَّهِ
صَلَّى
اللَّهُ
عَلَيْهِ
وَسَلَّمَ
عَلَى
عَقِبَيْهِ
الْقَهْقَرَى
فَخَرَجَ
وَخَرَجْنَا
مَعَهُ
Ali b. EbîTalib (şöyle)
demiştir:
Benim Bedir günü alınan
ganimetlerden payıma düşen yaşlı bir devem vardı. O gün Rasûlullah (s.a.v.)
ganimetin beşte birinden yaşlı bir deve (daha) vermişti. Ben Rasûlullah
(s.a.v.)'in kızı Fatıma ile evlenmek istediğim zaman Kaynuka oğullarından
kuyumcu bir adam'dan benimle geleceğine dair söz almıştım. Boya otu
getirecektik. Bu otu kuyumculara satarak düğün ziyafetimde ondan yararlanmak
istiyorum. Develerim için semer, çuval ve iplerden oluşan eşyayı toplarken,
develerim ensardan bir adamın evinin yanına çökmüşlerdi. Ben toplayacağımı
toplayınca (develerime doğru) yönelmiştim. Bir de ne göreyim, onların
hörgüçleri kesilmiş, böğürleri delinmiş, ciğerlerinden bir kısmı alınmış. Bu
manzarayı görünce göz yaşlarıma sahip olamadım. Ve
"Bunu kim
yaptı" diye feryat ettim, (orada bulunanlar)
"Her halde bunu
yapan Hamza b. Abdülmuttalib'dir. Kendisi (şimdi) şu evde ensardan bazı
içkiciler arasında bulunmaktadır. O'na ve arkadaşlarına bir cariye şarkı
söyledi şarkısında -Ey Hamza! semiz develere dikkat- diye (başlayan bir şarkı
okudu). Bunun üzerine Hamza hemen kılıca sarıldı, develerin hörgüçlerini kesti
ve böğürlerini deldi, ciğerlerinin bir kısmını aldı." dediler. (Hz. Ali
sözlerine devam ederek şöyle) dedi:
Bunun üzerine ben de
yol'a koyuldum. Nihayet Rasûlullah (s.a.v.)'in yanına girdim. Yanında Zeyd b.
Harise vardı. Rasûlullah (s.a.v.) benim başıma geleni hemen anladı ve
"Sana ne
oldu?" dedi; Ben de:
"Ey Allah'ın Rasûlü
bu günkü gibisini hiç görmedim. Hamza benim iki deveme saldırarak hörgüçlerini
kesmiş ve böğürlerini delmiş. İşte kendisi içkicilerle beraber şu evde
bulunuyor." dedim.
Rasûlullah (s.a.v.)
kaftanını isteyip onü örtündü. Sonra (yol'a çıkıp) yürümeye başladı. Ben de
Zeyd b. Harise ile birlikte kendisini takib ettim. Nihayet Hamza'nın bulunduğu
eve geldi. (Girmek için) izin istedi. Kendisine derhal izin verildi, (içeriye
girince) birde ne görelim, hem içkiciler (orada), Rasûlullah (s.a.v.) yaptığı
işten dolayı Hamza'yı azarlamaya başladı. Hamza da sarhoştu. Gözleri
kızarmıştı. Hamza, Rasûlullah (s.a.v.)'e gözlerini.dikti sonra gözlerini
kaldırdı (Hz. Peygamber'in) delerine dikti. Sonra (daha da kaldırarak) yüzüne
baktı. Sonra
"Siz benim babamın
kölelerinden başka birşey değilsiniz" dedi.
Rasûluüah (s.a.v.) onun
sarhoş olduğunu (artık iyice) anlamıştı. Hemen gerisin geriye giderek dışap
çıktı. Onunla beraber büzde çıktık.
İzah:
Buhârî, humus, talak,
megazi; Müslim, eşribe
Hadisin zahirine
bakılırsa Hz. Ali'ye verilen yaşlı develer, Bedir'den ahnan ganimetlerin beşte birindendir. Fakat İbn Battal'm
beyanına göre, siyer uleması Bedir Harbinde ganimetin beşte birinin Nebiimize
tahsisi henüz meşru olmadığında ittifak etmişlerdir. Bu takdirde Hz. Ali'nin
sözü te'vile muhtaç olur. Ve: "Bana Rasulullah (s.a.v.) Abdullah b.
Cahş'ın seriyyesinden bir yaşlı deve verdi" manâsına alınır. Çünkü
Abdullah b. Cahş seriyyesi Bedr'den önce hicretin ikinci senesinde Mekke İle
Taif arasındaki Nahye'ye gönderilmiş, orada bir Kureyş kervanı ile harbedorek
küffarı tepelemiş, kervanı ganimet olarak almışlardı. Hz. Abdullah
arkadaşlarına: "Aldığımız ganimetin beşte biri Resûlullah (s.a.v.)in
olacak” demişti. Halbuki o zaman henüz ganimetlerin beşte biri meselesi hakkında
âyet inmemişti. Abdullah (r.a) ganimetin beşte birini Resûlullah (S.A.V.)'a
ayırmış , geri kalanını arkadaşlarına taksim etmişti. Beşte biri meselesinin
beni Kureyza gazasında meşru olduğu söylenir. Daha sonra meşru olduğunu
söyleyenler de vardır.
Develerinin halini
görünce Hz^ Ali'nin ağlaması Nevevî'ye göre, Hz. Fa-tıma'ya karşı kusur edip
çehizini tamamlayamıyacâğından korktuğu içindir. Bizce develerin haline acıdığı
için ağlamış olması daha hakçadır.
Hz. Hamza iyice sarhoş
olmuş. Cariye oynatıyordu. Çünkü o zaman henüz içki ve şarkı gibi şeyler haram
edilmemişti. Müslümanlar içki içiyor, şarkı dinliyorlardı. îçki ancak Uhud
gazasında haram kılınmıştır. Hz. Ham-za'nın "Siz benim babamın
kölelerinden başka bir şey misiniz?" sözünün manâsı teşbihtir. Yani siz
benim babamın köleleri gibisiniz, demek* istemiştir. Maksadı da Nebi
(s.a.v.)'ın babası Abdullah ile Ali'nin babası Ebû Talib'dir. Bunlar
Abdulmuttalib'e itaat ve hürmet husufunda onun köleleriymiş gibi davranırmış.
"Ben Abdulmuttalib'e onlardan daha yakınım" demek istemiştir.
Hz. Hamza'nm yaraladığı
develerin kıymetini ödemesi icabeder' Bu bab-da bir rivayet yoksa da Hz.
Hamza'nm onları ödemiş olması yahut onun namına Nebi (s.a.v.)'in ödemiş olması
yahut Hz. Ali'nin bedel istemekten vazgeçmiş olması muhtemeldir.